UÇUŞ GÜVENLİĞİNDE HARİCİ RİSK UNSURLARI VE DAHİLİ ZAFİYETLER
9 Ağustos günü Lübnan’da kaçırılan iki pilot arkadaşımızın dün yayınlanan ses ve görüntüleri içimize biraz olsun su serpti. Genel sağlık durumları iyi olan pilot arkadaşlarımız haklı olarak insani kaygılarını dile getirdiler.
Bir havayolunun Güvenlik Yönetim Sistemi [Security Management System (SeMS)] bilinçli olarak uçağa, ekibine veya yolcularına zarar vermeyi amaçlayan kişileri ve bu tür tehlikeleri önlemeyi hedefler. Operasyon ile ilgili tüm tehlike ve risklerin yönetimi ise Emniyet Yönetim Sistemi [Safety Management System (SMS)] çerçevesinde değerlendirilir. Bu iki sistem birbirini tamamlayıcı olarak işlev görürken çalışanlar için güvenli ve emniyetli bir ortam yaratmayı da dikkate alır. Bu bağlamda görev için gittikleri bir uçuş noktasındaki personelin güvenliğinin sağlanması SeMS'in ana hedeflerinden biridir.
Uçuş güvenliğinin kaçırılan pilot arkadaşlarımızla gündeme geldiği ve sorgulandığı günümüzde, bu olay sonrası Beyrut ve benzeri meydanlara uçan uçuş ekiplerimizin duygu ve düşüncelerini açığa çıkarmak amaçlı kısa bir anket hazırlayıp yayınladık. 1 hafta katılıma açık kalan bu anketimize toplam 220 uçuş ekibi katıldı. Elde ettiğimiz en önemli bulgu, riskli meydanlara uçan havayolu şirketlerimizde uçuş güvenliği olgusunun istenilen seviyede olmadığıdır.
Ekte sunduğumuz anket sonuçlarından da görülebileceği gibi halen Beyrut ve benzeri meydanlara uçan hava yolu şirketlerinde “güvenlik departmanı”nın varlığı -nedense- pek bilinmiyor.
Ayrıca Beyrut ve benzeri riskli meydanlardaki güvenlik sorunları hakkında hiç bir bilgi ve brifing verilmediği de ortaya çıkmış bulunmaktadır.
Pilot arkadaşlarımızın kaçırılmasından sonraki periyodda beklenilen çabuklukta ve etkin çalışmaların yapılmaması ve 3 haftadır serbest kalmalarının sağlanamaması üzerine Beyrut saferini yapacak olan bir pilotun uçuştan vazgeçerek uçağını terk etmesi, ciddiye alınması gereken cesaretli bir tepkidir. Ancak bu tepki münferit kalmış durumdadır. “Ateş düştüğü yeri yakar” özdeyişini maalesef haklı çıkaran bir durum gözlerimizin önünde cereyan etmektedir:
- Medyanın bu üzücü olaya ilgisi ne yazık ki birkaç günde tükenmiş; tek tük yazılar dışında, “iş olacağına varır” kaderciliğine bırakılmıştır. Halbuki medya sahip olduğu muazzam gücünü kullanabilir ve çok daha aktif olabilirdi…
- Bundan daha da üzücü olan, havacılık çalışanlarının duyarsızlığıdır. Anketimize binlerce pilottan sadece 206, binlerce kabin memurundan da sadece 14 kişinin katılması, özeleştiri yapmayı gerektiren acı bir durumdur. Tüm pilot ve kabin memurlarının anketimizden haberdar olmayabileceğini biliyoruz; bazılarının yurtdışı görevlerde, bazılarının internete giremeyecek kadar yoğun iş temposu içinde oldukları da söylenebilir. Ama toplamı 10 bini geçen bir gruptan sadece 220 kişinin bu yürek acıtan konuda meslektaşlarına sahip çıkarak fikir beyan etmeleri, çok çok yetersiz bir tepkidir; bu durum maalesef bir duyarsızlığın ve dahili bir zafiyetin işaretidir. Zaten harici risk unsurlarının gereğinden fazla olduğu bir dünyada bir de iç zafiyetlerin buna eklenmesi, durumu daha vahim hale getirmektedir.
Biz ankete zaman ayırıp kafa yorarak değerli önerilerini aktaran arkadaşlarımıza teşekkür ediyor ve elde ettiğimiz sonuçları kamuoyuna onlar adına sunuyoruz.
Saygılarımızla,
Sivil Havacılık Akademisi adına
Engin Aksüt (Koordinatör)