Geçenlerde uluslararası bir hava meydanı sayılan İstanbul Sabiha Gökçen’de, otopark binası önündeki yaya geçidini kullanarak karşıya geçip terminale gitmek istedim. Sanırım “yaya geçidinden karşıya geçmeye çalıştım” demek daha doğru olacaktır. Elimde bebek puseti, içinde 8 aylık oğlum ile yaya geçidinden güvenli bir şekilde geçmeyi bırakın “yaya geçidinin ne olduğunu bilmeyen” ve “senin burada ne işin var, burası benim yolum, çekil kenara” havasında aracını üzerimize sürmeye devam eden duyarsız, sorumsuz, bilinçsiz, tehlikeli taksi ve özel araç sürücülerden kaçınmak zorunda kaldım. Bu şekilde geçen beşinci bilinçsiz araçtan sonra aynı şekilde gelen bir taksinin şoförüne “kardeşim yaya geçidinden geçmeye çalışıyorum neden yol vermiyorsunuz” diye sorduğumda başını camdan çıkartıp pis pis sırıtarak “Burası Türkiye!” deyiverdi!
Bu olaydan bir süre evvel yaya geçidinden bebek arabası ile karşıya geçmeye çalışan bir anneye yol verdiğim için arkamdaki taksicinin sürekli korna çalarak neden “yürüsene be kardeşim!” dediğini şimdi daha iyi anlıyorum. Çünkü burası Türkiye!
Yollarda makas yaparak diğer arabaları tehlikeli bir şekilde sağlayıp sollarken telefonla konuşan, sms yazan, sinyal vermeyen, sol şeritte seyrederken son saniyede sağdan çıkacağını hatırlayan bir sürücünün yolun sağ tarafına tehlikeli bir şekilde geçme nedenini de anlamaya başlıyorum. Çünkü burası Türkiye!
İstanbul Atatürk ve Sabiha Gökçen Hava Meydanlarında yolcularını karşılamaya gelenlerin arabalarını bırakın bir şerit, iki şerit halinde birkaç kilometre önceden yol kenarına dizip emniyet şeridini bloke etmenin ve trafiğin aksamasına sebebiyet vermenin nedeni de netleşmeye başladı. Çünkü burası Türkiye!
Araçları ile ailece gezmeye çıkan anne babaların bebek veya çocuklarını neden ön koltukta (kemer dahi bağlamadan) kucak üzerinde oturttuklarının sırrı da ortaya çıkmış oluyor. Çünkü burası Türkiye!
Üç şeritli bir yolun orta şeridinde normal bir hızla seyrederken, selektör yaparak arkanıza tehlikeli bir şekilde yapışıp yol isteyen kamyon veya otobüs sürücülerini de anlamış buluyorum. Çünkü burası Türkiye!
Trafik lambalarına, yol çizgilerine, ikaz işaretlerine ve sürat limitlerine genelde uymama nedeni de belli oldu. Çünkü burası Türkiye!
Yaya geçitleri üzerine arabasını park eden, meşrubat kutusunu veya çöpünü arabasının camından dışarı atan sürücülere de kızmamak gerekir. Çünkü burası Türkiye!
Direksiyon başında tüm imtiyazlara sahip olduğunu düşünen ve buna gerçekten inanan, başkalarının yol hakkını bilinçli bir şekilde gasp eden, emniyet kültüründen, hoşgörüden, nasibini almamış, hem kendi hem de başkalarının hayatını bilinçli bir şekilde tehlikeye atmayı “araba kullanma ustalığı” ile karıştıran saygısız, bilinçsiz insanlarımızın yaşadığı bir Türkiye burası demek ki!
Hiç bir caydırıcı ceza ve özellikle sürekli kontrol olmadığı için trafik kurallarının böylesine çiğnendiği ve sonucunda insan hayatının, malının bilinçli bir şekilde tehlikeye atıldığı bir ülkede yaşıyoruz. Yollarda her gün karşılaştığımız kuyrukların, yığılma ve tıkanmaların nedenleri arasında, ‘başkalarının yol haklarına saygısızlık etmek, bilinçsiz, sorumsuz ve duyarsız bir şekilde araç kullanmak’ da sayılmalıdır. Sonuç olarak bir trafik kuralını bilinçli olarak ihlal eden bir sürücü, biraz sonra başka bir sorumsuz sürücünün bilinçli ihlalinin de sonucuna katlanmak zorunda kalmaktadır.
Bunlar bir kuralsızlık, kanunsuzluk (anomi) toplumu olmaya doğru gittiğimizin göstergeleridir. Sosyal etik, moral değerler ve hukukun çökmesi sonucu oluşan toplumsal bir hastalık içindeyiz gibi görünüyor. Bugün ‘gemisini yürüten kaptan’ durumunda olup etrafındakileri sindirerek kendi küçük çıkarlarını ve ego tatminlerini sağlayanlar, yarın aynı kuralsızlıkların mağduru durumuna düşeceklerini fark etmiyor olabilirler. Ama bunu bu lümpen kişilerin anlamaları ve kendilerini disipline etmelerini bekleyecek kadar saf olunmamalıdır. Kamu düzenini sağlaması gereken ‘üst akıllar’ neden bir şeyler yapmaz? Toplumları içten içe çökerten anomi, belki de şu sıralar ülkemizin en önemli sorunudur. “Burası Türkiye” sözcükleriyle karşımıza çıkan buzdağının altı çok daha büyük ve tehlikeli. Çünkü sivil havacılığımızdakiler de dahil pek çok başka sorun bundan kaynaklanıyor. Çaresini sosyal bilimcilere bırakmak gerekiyor; ama muhtemelen eğitim, ahlak, saygı, hakkaniyet, vicdan, kurallar, müeyyideler, vb. gibi sözcüklerin içinde saklıdır...
Türkiye’ye gelip çalışmaya başlamadan önce, uzun yıllar yurtdışında yaşadım ve yurtdışında benimsenmiş olan uçuş emniyeti kültürü anlayışını bu köşemde değişik açılardan ele alarak, insan hayatını doğrudan ilgilendiren bir emniyet kültürü farkındalığı yaratmaya çalıştım. Türkiye’de sürekli olarak yaşayan ve trafik kurallarına uymaya özen gösterirken trafik magandaları ile her gün cebelleşen insanlarımızın bu yukarda sıraladığım ihlallere alışmış olduğunu ve bu ihlalleri benim kadar yadırgamadığını düşünüyorum. Bilindiği gibi buna psikolojide ‘öğrenilmiş çaresizlik’ denilir. İhlalleri düzeltmekten sorumlu ve bunun için ücret alan polisimizin de bıkkınlık, çaresizlik yani ‘tükenmişlik sendromu’ içinde olduğu görülüyor. Aynı bağlamda “Burası Türkiye” anlayışı altında bilgisizliklerini saklayıp, bilinçli ihlalleri legalize etmeye çalışan zihniyetlerin havacılık sektörü içerisinde görev yapmıyor olduklarına da inanmak isterim.
Sabahın 03’ünde arabası ile görevine giden bir pilot, hava kontrolörü, teknisyen veya bir kabin memurunun, yakıt kamyonu veya bir bagaj arabası şoförünün veya apron yolcu otobüsü şoförünün emniyet kemeri taktığına ve etrafta hiç kimse olmasa da kırmızı ışıkta durduğuna inanmak isterim. Çünkü emniyet kültürü anlayışı daha bu noktada başlar. Uyulması bu kadar basit 2 kural, ‘Burası Türkiye’ anlayışı ile göz ardı edilmeye başlandığında, uyulmaması halinde daha ciddi sonuçlar doğuracak kurallar da zamanla ihlal edilmeye başlanacaktır...
“Burası Türkiye” anlayışının karayolu ulaşımında insan canını ve malını ciddi bir şekilde tehdit eder hale gelmiştir. Ölümcül trafik kazaları geçen yıllara nazaran daha da artıp kazalardan ölenlerin sayısı otomotiv teknolojisindeki gelişmeler ve emniyet donanımları (hava yastığı, elektronik sürüş ve frenleme destekleri) sayesinde azalırken ve bu kazalardaki yaralanma sayısında sürekli bir artış görülmektedir.
“Burası Türkiye” anlayışı ile trafik kurallarını sürekli, bilinçli ve emniyetsiz bir şekilde ihlal etme rahatlığını yaşayan bireylerin çoğunlukta olduğu bir ülkede, sivil havacılık ne kadar emniyetli olabilir?
Taksi yoluna beklenmeden çıkan ve diğer uçağın fren yapmasına neden olan bir uçağın, apronda kanat altından geçen bir yolcu otobüsünün, benzer çağrı adları ile aynı hava sahasında uçan iki uçağı uyarma gereği görmeyen bir düşüncenin “Burası Türkiye” anlayışının bir ürünü olmadığına inanmak isterim.
Bugün havada ve yerde yaşadığımız gecikmelere neden olan iki uçak arasındaki ayırma mesafesinin, büyük meydanlarımıza inen ve kalkan uçakların sayısı ile övünürken bu meydanlardaki (yaklaşma kolaylıkları, köstebek yuvası haline gelmiş taksi yolları gibi) eksik alt yapıları göz ardı etmenin, “Burası Türkiye” anlayışının ürünleri arasında olmadığına inanmak isterim.
Emniyetli uçuşlar…
Not: Havacılık sektörünün her kademesinde görevini emniyet kültürü anlayışı ile gerektiği ve en iyi şekilde yapan veya yapmaya çalışan tüm havacılık aktörlerini tenzih ederim.