71 gün boyunca özgürlükleri ellerinden alınan, akıbetlerini bilmeden, güneş yüzü görmeden esareti yaşayan THY pilotları Murat Akpınar ve Murat Ağca nihayet serbest bırakıldı. Olayın mutlaka enine boyuna sorgulanması ve dersler çıkarılması gerekiyor. Ancak meselenin bu boyutuyla yeterince ilgilenen çıkar mı, açıkçası pek umudum yok. Çünkü zaten bu anlayışa sahip olsaydık; büyük olasılıkla bu olay hiç yaşanmamış olurdu. Olayın ertesi günü yazdığım “Perşembenin Gelişi” başlıklı yazıda özellikle vurgulamaya çalışmıştım. 2012 yılı Mayıs ayında Lübnanlı Şiilerin Suriye’de kaçırılmasından, bu rehinelerin ailelerinin Beyrut’ta THY ofisini basmalarına, Türkiye’yi bu olaydan sorumlu tutmalarına ve nihayet pilotlarımızı kaçırmalarına kadar gelişmeleri hatırlatmıştım. Ancak 9 Ağustos günü pilotlarımız kaçırıldığında yetkililerin ilk açıklamaları “bu olayın beklenmedik (!) olduğu” yönündeydi. Ne yazık ki hiç de yabancısı olmadığımız bir yorum!.. Önce ‘ilk tepkileri yumuşatalım, sonrasına bakarız’ yaklaşımı! Oysa meselelerin üzerini örtmek yerine her belirtiyi değerlendirip üzerinde dursak, nedenlerini, koşullarını sorgulasak ve gereken önlemleri alabilsek doğruyu yapmış olmaz mıyız? Asıl o zaman “büyük devlet” olduğumuzu kanıtlamaz mıyız?
Yine de içimizi ferahlatan tek enstantane, iki pilotumuzun İstanbul’a geldiklerinde aileleriyle kavuşma anında gözlerinden okunan mutluluk oldu. Pilotlarımıza ve ailelerine geçmiş olsun derken, olayla ilgili belli başlı düşüncelerimi de paylaşmak istiyorum.
-71 günlük süre içinde birkaç istisna dışında medya, aslında beklenen tavrı göstermiş, suskun kalmayı tercih etmiştir. Gazetecilik deyimiyle ‘olayı küçük görmek’ işine gelmiştir. Bu tavrı da artık yadsımıyoruz. Gerçek anlamda bir gazetecilik tepkisi verilseydi şaşırırdık!
- Sivil toplum örgütlerimiz de sesini çıkarmazken, bireysel anlamda en cesur çıkışı, Beyrut uçuşunu kabul etmeyen ve bunun gerekçesini de yolcuyla paylaşan THY pilotu Y.Ö. yaptı. Y.Ö’nün tepkisi, THY yönetimi tarafından “24 ay mesul kaptanlığının alınması” şeklinde cezalandırıldı. Artık kaçırılan pilotlarımız özürlüğüne kavuştuğuna göre, THY yönetiminin de Kaptan Pilot Y.Ö’nün cezasını tekrar gözden geçirebileceğini ümit ediyorum. Sonuçta iki pilotumuzun kaçırılması olayı nasıl mutlu sonla bittiyse, bu konu da tatlıya bağlanabilir.
-Olayla ilgili birçok sivil toplum örgütünün tepkisizliği kabul edilebilir de, bu süreçte TALPA ve Hava-İş’in sessizliğini anlamak mümkün değil. Bildiğim kadarıyla birkaç gün içinde TALPA yönetimi, pilotlar Akpınar ve Ağca’nın katılımıyla bir basın toplantısı düzenleyecek. TALPA yöneticileri kendi açılarından gerekçelerini sıralayacak olsa da, bence hem onların hem de Hava-İş yönetiminin bu olaydan çıkaracağı önemli dersler olmalı…
Bir de sorum var: Pilotlarımızın kaçırılmasının, daha önce Suriye’de kaçırılan ve Azzaz’da rehin tutulan 9 Lübnan vatandaşı ile ilişkilendirilemeyeceği söyleniyordu. Ancak iki pilotumuzun özgürlüğüne kavuşması, Suriye’de rehin tutulan Lübnanlı Şiilerin serbest bırakılmasıyla sağlanabildi. Bu durumda hala “iki olayı birbiriyle ilişkilendirmek yanlış” diyen var mı?
Aydınlık günler dileğiyle…