-Boston center good evening, this is Turkish 1 requests heading to the kiblah due to salatül magrib.
-Good evening Turkish 1, clear to the kiblah. After performing the salat, resume all navigation to İstanbul.
Sabaha karşı okyanus üzeri;
-London control good morning, Turkish 1 requests positioning for salatül fecr.
-Roger Turkish 1 turn heading 117, just for farz of salat because of the opposite traffic and turn immediately to the London after performing.
Okuduklarınıza şaşırıp “bu da olur mu?” diyorsanız, hafızanızı zorlayarak geçen şu 12 yıllık sürede nelere “olmaz canım” dediniz ve hangisi olmadı iyice bir düşünün…
THY yöneticilerinin tuvaletlerde abdest almayı serbest bırakan resmi yazısı havacılık literatürüne geçecek nitelikte. İlk olarak şunu belirtmek gerekir; zaten yıllardır bu işi gizli gizli yapan birçok yolcu var. Ama onlar, kendilerine bu işin uçuş emniyetini riske soktuğu söylendiğinde bunu anlıyor ve bir daha tekrarlamamaya özen gösteriyorlardı. Ne yazık ki; “devir bizim devrimiz, biz ne dersek o olur” diyen kara cahillerin ısrarı THY’nin direncini kırmaya yetmiş. Bundan sonrası Uçuş Emniyet Başkanlığının sorumluluğunda, ayrıca THY uçaklarının hava sahasında uçtuğu ve alanlarına indiği ülkelerin bu uygulamadan haberdar olduklarında nasıl bir reaksiyon gösterecekleri merak konusu.
Eh, madem namaz için uçakların burnunu kıbleye çevirme iznini alabiliyoruz, namazımızı eda edebilmek için uçak içinde küçük bir mescit hazırlanmasını da hak ettik herhalde. Kabin içi uyku setlerinin içine küçük bir seccade, namaz takkesi, tesbih ve başörtüsü de koydu mu bu iş tamam.
Bu uygulamanın çalışanlar arasında hiç itirazsız kabul edilmesi son derece doğal. Zira hatırlarsanız bir süre önce THY Uçuş İşletme Başkanlığına getirilen bir pilotun görevi devralmasıyla birlikte başlayan tartışma ve yorumlar; “bundan sonra kokpitte namaz kılma sebest mi olacak?” şeklinde yoğunluk kazanmış ve uçuş emniyetine İslami referanslarla yaklaşılmıştı.
THY bu konudaki servisi daha da geliştirerek hem para kazanma, hem de İslam’a hizmet etme şansını birlikte yakalayabilir. Uçuş ekibinden sesi güzel birini ezan okumakla görevlendirebilir. Olmazsa diyanetin yüzbinlerce görevlilerinden bazılarını “uçan müezzin” olarak kadroya alabilirler. “Uçan aşçı” oluyor da “uçan müezzin” mi olmayacak. Böylece işsizlik sorunu da bir nebze olsun çözülmüş olur.
Böyle canlı insan sesi ile ezan okunurken ister istemez gözler bir minare arar. Olmaz mı? Bal gibi olur. Hani şu AWACS uçakları var, şimdi bizde de uçuyorlar. O uçakların sırtına koydukları şey küçük bir değişiklikle minare haline getirilebilir.
Demokrasi, insan hakları, ekonomi ve çağdaşlaşma savaşını kör topal götürmeye çalışan Türkiye Cumhuriyeti, özellikle son 12 yılda başına gelenlerle, mücadelesinde havlu atmak üzere... Bir ülkenin başına gelebilecek en kötü iki şey olan yoksulluk ve cehaletten nasibini fazlasıyla almış olmanın bedelini ödüyor. Sermaye birikimi konusundaki zafiyetini Cumhuriyetin yetiştirdiği ilk kuşak kaliteli insan grubuyla gidermeye çalışan Türkiye, şimdilerde teslim olduğu kalitesiz insan güruhuyla koşar adım uçuruma sürükleniyor.
Dünya halklarının, ebola virüsü’nün tehlikeli bir şey olmayıp, anca bulaştığında öldürücü olduğu açıklamasıyla yüreklerine su serpen Temel Kotil gibi insanlarımızın olması uçuruma gidişimizi yavaşlatsa da bu yeterli değildir. Hayırlısı olur inşallah.