Kelimenin anlamı için bir kaç sözlüğe baktım, genellikle çirkin giyimli kadınları ya da bir tür kefal balığını tarif ediyorsa da, en çok hoşuma giden tanımı Ekşi Sözlük’te buldum: “Bozuk Düzendeki Pisliklere Verilen Ad”… Gerçekten de ülkemizin bugününü çok iyi anlatıyor.
“Paçoz” kelimesini ilk olarak İzmir’deki lise yıllarımda duydum. Yan sınıftaki Eşrefpaşalı bir arkadaşımız kullanırdı beğenmediği kızlar için. Uzun yıllar dilimizden düşürmediğimiz bu sözcük zamanla tedavülden kalktı ve unutuldu. Ancak, hatırlayanlar olacaktır; bir kaç yıl önce tekrar damdan düşer gibi gündeme geldi. 2014 yılı Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat ödüllü romancı Alev Alatlı, içinde yaşadığımız dönemi ve bu dönemin egemeni olan AKP zihniyetini tanımlamak için; “Türkiye giderek paçozlaşıyor” diyordu.
Gerçekten de sanatçı olmak böyle bir şey olmalı, ileri görüşlü ve akıllı bu insan, giderek artan yozlaşmayı öngörerek ikazını yapmıştı. Yalnız, hesap edemediği şey, bu paçozlaşmanın tam göbeğinde kendisi ve kendisi gibi bazılarının olabileceği gerçeğiydi. Şimdi bana kalan, Yavuz Bingöl’ü dinlerken harcadığım vakte, anlamak için bir kaç kere okuduğum Alatlı kitapları için çektiğim azaba yanmak…
Öte yandan ülkemizin paçozlaşmamış ne bir kurumu, ne bir ilkesi, ne de bir ahlak anlayışı kaldı. Para ve çıkar uğruna kişiliğini ve onurunu ayaklar altına alan adı sanatçı ilkel yaratıklar, siyasilerin ayıbını örtmeye çalışırken siyasiler de topluma; “bak, sen de böyle ol köşeyi dön” mesajını bu müsveddeler üzerinden ulaştırıyorlar.
Bir zamanlar ülkenin en güvenilir kurumu olan ordunun kendi topraklarında kışlaya hapsedilmiş olması ve başındakilerin siyasilerin kuyruğunda terör örgütlerinin yaptıklarını görmezden gelmeleri paçozlaşmanın en acısı olarak karşımızda duruyor. Vatan toprağında kendi valisini ve güvenlik güçlerini oluşturan yapıya göz yuman devletin paçozlaşması ise sonun yaklaştığının habercisi değil de nedir? Restore halinde olan cumhuriyetin, eğitiminden sosyal yaşamına kadar her şeyin cahillik ötesi bir anlayışla tahrip edildiğine acıyla tanık olmak dışında hiç bir şey yapmadan bakan bizlerin hali de paçozlaşmadan nasibimizi aldığımızın bir göstergesidir.
Türkiye’yi yolsuzluk algısında dünyanın ilk üçüne sokan, eğitimden kadın haklarına, çocuk işçilerden iş güvensizliğine kadar her konuda ülkeyi Angola’nın ve onun gibi ülkelerin gerisine düşürenlerin “ileri demokrasi”den söz etmeleri paçozlaşmaya en güzel örnek… Külhanlıkta büyüğü ile yarışmaya başlayan başbakan kükreyerek, demokrasi ayıbı seçim barajını “kaldırmaktan korkmayız” diyor. Ama ülke baraj konusunda umudunu İmralı’daki terörist başının ağzından çıkacak lafa bağlamış. Çözüm sürecinin devamı koşullarından olan seçim barajı da irade dışına çıkmış. Bu duruma paçozlaşma sözcüğü bile yetersiz kalıyor.
Dindar nesiller yetiştirmeyi amaç edinenlerin din deyince akla ahlak geldiğini, ahlakın da doğruluk, dürüstlük ve şeffaflık olduğunu unutmaları vahim bir paçozluk olduğu gibi aynı zamanda toplumun vicdanıyla birlikte adalet kavramının da ortadan kalkmasına neden oluyor. Artık, utanma, ar duyma ve yalanlarının yüzlerine vurulması onlar için bir şey ifade etmez. Çünkü onlar devlet erkini ya ellerine almışlardır, ya da erki elinde tutanları arkalarına almışlardır.
Bundan sonra gelsin yandaşlıklar, gelsin yalakalıklar, nasıl olsa bedelleri bir şekilde tahsil ediliyor. Halk, Kaçak Aksarayın hesabını merak ediyor, THY görevlisi Hamdi Topçu “Atatürk’ün Savaronası” diyor. Ahlakı, vicdanı ve tüm inançları yok sayan bir yandaş gazete utanmadan “sarayı bırak, Atatürk’ün O.Ç.’ne bak” diye manşet atıp kıt akıllarıyla rezilce kurnazlık yapıyorlar. Dünya’da paçozlaşmanın bu derecesi ne duyulmuştur, ne de görülmüştür.
Siyasetin paçozluğu bugünün meselesi değildir. Ama bu derecesi anca günümüze yakışır. Devletin itibarı bin küsur odalı zevksizlik örneği binalarla değil, gerçek sanata ve sanatçıya verilen değerle ölçülür. Ama bizim devletimizin en üst makamı Cumhurbaşkanlığı köşkünde içeri girenler; Fatih Ürek, Hülya Avşar dışarıda kalan ise Fazıl Say.
Ahlakın paçozlaşması tarih boyunca kavimlerin yeryüzünden silinmelerine neden olmuştur. Allah korusun milletimizin sonu böyle mi olacak acaba? “Hırsızlığın oğuldan babaya değil, babadan oğula geçtiğini” ve bazılarının “bir gün zengin olurlarsa mutlaka haram yemiş olduklarını” öğrendiğimiz ülkemizde vergi dairelerinin kapılarında “Vergilendirilmiş kazanç kutsaldır” yazarken, cumhurbaşkanı oğullarının gemicikleri yabancı bandıralı ise, halka yalan söylemekten başka yol kalmıyor. Ve sayın halkımız da bu yalanlarla oyalanıp duruyorsa kaçınılmaz sonuç; yandaş, yalaka ve saray soytarılarının sayısının her geçen gün daha da artışı olacaktır.
Ama denilir ki; “soytarıların ömrü sultanlarınınki kadardır.”