İnançlı insanlarımızın çok kullandığı bir deyiş vardır. Bu deyiş, genellikle acz ve ızdırap içinde olup elimizden hiç bir şey gelmediği olaylar ve durumlar karşısında söylenir. “Tövbe Ya Rabbi, senden korkmayan kafir.” Ben bu lafı Tayyip Erdoğan için söylüyorum. Gerçekten de “senden korkmayan kafir.” Şimdi bu benzetmeden dolayı bazıları kantarın topuzunu kaçırıp yaradana “şirk” koştuğumu söyleyip beni eleştirebilirler. Ama inanıyorum ki, Tayyip Erdoğan bana kızmayacaktır ve dolayısıyla benim için bir risk oluşturmaz.
Zira, kısa zaman önce AKP’li siyasetçiler “Başbakana dokunmak bile ibadettir” demiş ve bir tanesi Tayyip Erdoğan’ın “Allah’ın tüm vasıflarını üstünde taşıdığı” görüşünü dile getirmişti. Ve dahi hakkında rüşvet iddiası olan eski bir bakan, İslamın kutsal kitabının en önemli suresi olan “Bakara” suresini makaraya aldığı halde Tayyip Erdoğan’ın koruması altına alınmıştır. Hal böyleyken; kendinde böylesine büyük bir gücü toplayan kişiden korkmamak ancak kafirlere mahsus bir gaflettir...
Tayyip Erdoğan’ın hoşuna gitmeyenlere çıkışırken en çok kullandığı suçlama sözcüğü “Toplum Mühendisliği”dir. Ama onu böylesine güçlü yapan şey ise, aslında Toplum Mühendisliğini en iyi yapan kişinin bizzat kendisi olduğu gerçeğidir. İşte, ondan korkmayanın kafir addedilmesinin nedeni de halkını çok iyi tanıyıp böyle bir halkın nasıl sömürüleceğini herkesten daha iyi bilmesi gerçeğinde yatar. Zaten bunca rezalete rağmen kendinden böylesine emin ve rahat olmasının nedeni de budur. Ahlakını küçük kişisel çıkarlara endekslemiş bir güruhtan oluşan çevresi ile dokunulmazlar sınıfına iyice yerleşen Tayyip Erdoğan bundan sonra ne yapsa hakkıdır.
17 Aralık’tan sonra yazılarıma ara verdim. Çünkü saat başı ortaya çıkan tapeler ve gözler önüne serilen rezaletler karşısında haftalık yazıların bayatlığı kimsenin ilgisini çekmeyecekti. Ayrıca yazılı ve görsel medyadaki yandaş ve karşıt kalemlerin savaşı topluma yeterli bilgiyi verdi. Öte yandan son 6 aydır yerel seçimler dolayısıyla bulunduğum bölgenin hem sahil, hem de kırsalı olmak üzere 48 köy ve 5 beldede çalışmalar yapıp insanlarla bire bir görüştüm. Bu nedenle yazılarım için yeterli vaktim olmadı. Ama bu deneyim bana, ortalıkta büyük araştırma şirketi yetkilisi pozunda dolaşan bazılarının topluma yutturmaya çalıştıkları değerlendirmelerden daha gerçek bilgiler kazandırdı.
Yerel yönetimler yasasında yapılan değişiklikle büyükşehir ve kırsalın oyları bir sandıkta toplandı. Bunun nedeni de, özellikle AKP’nin zayıf olduğu sahil kentlerinde kırsaldan gelecek oylarla bu zafiyetin giderilmesi diye açıklandı. Ve dedikleri gibi oldu. Buna rağmen AKP’nin 2B’ler yüzünden Antalya’da bu amacına ulaşamayacağı konuşuluyordu. Gerçekten de iktidar tarafından en çok mağdur edilen kırsal halk, Antalya kırsalında yaşayanlardı. Ama CHP için hüsran olan seçim sonucunun akıla sığacak bir açıklaması bulunamadı.
AKP’in oyunu aldığı bölge insanını tanımlarken “muhafazakar Müslüman” diyoruz. Müslümanı tanımlarken de dinine bağlı ve inançlarına saygı gösterilmesini isteyen insanlar diye tarif ediyoruz. Peki, seçim sonuçları üzerine balkon konuşması yapan Tayyip Erdoğan’ın yanına Bakara suresi ile alay eden ve hakkında rüşvet iddiası olan bir eski bakanı almasını nasıl yorumlayacağız?
3 Ay boyunca meydanlarda tapeleri ve yolsuzlukları anlatmaya çalışan Kılıçdaroğlu herhalde son meydan konuşmasından sonra eve gelip; eşine, “hanım, çok yorulduk ama değdi hani, halkımıza tüm yolsuzlukları anlatabildik” demiştir. Sizce gerçekten anlatabilmiş midir? Ya da yolsuzluklar sayın halkımız tarafından iplenmemiş midir?
Özellikle son 10 yıldır dinselleştirilen eğitim ve “sadaka” kültürü ile çağdaşlaşma yolundan saptırılan halk kitleleri bağnaz kapalı toplumlar haline getirilirken, Cumhuriyet’in kazanımları ile kulluktan yurttaşlığa geçme çabaları boşa çıkarıldı. Yani toplumun büyük bir bölümü kul olma yerine bu defa da kıl olmayı tercih etti. “Tayyipin ..tünün kılıyık” diye övünerek bağıran kitlelere, “siz kul değilsiniz, eşit yurttaşlarsınız, hatta sizin sağduyunuz var ve biz sizin sağduyunuza güveniyoruz” diyenler kıçlarının üstüne oturdular. Bu halkın önemli bir bölümü kendisini kıl olarak tanımlarken, yok siz öyle değil böylesiniz diye ısrar etmenin ne alemi vardı?
Yolsuzluk ve rüşvet iddiaları ile ilgili rezalet, Tayyip Erdoğan’ın arkasından sürüklenen kitlenin ancak yüzde 10’u tarafından duyulabildi. Bu iddialarda neler olduğunu anlayabilenler ise bu oranın yüzde 10’udur. İddiaları anlayıp da bunlara inananların oranı da ancak yine yüzde 10’dur. Sonuç olarak 17 Aralık’tan bu yana tüm Dünya’nın merakla izlediği yolsuzluk, rüşvet ve hukuksuzluk rezaleti sayın halkımızın büyük bir bölümü tarafından ıskalanmıştır.
Zaten Tayyip Erdoğan’ın akıl hocası sözde anayasa profesörü Burhan Kuzu demedi mi? “Velev ki, bu yolsuzluk ve rüşvet iddiaları doğru olsun, halkımız inanmaz ki.” Eee adamlar sayın halkımızın aklından ve ahlakından son derece eminler. Siz olsanız yapmaz mısınız?
Bunu nereden biliyorsun derseniz; söyledim ya, son 6 aydır kırsalda insanlarla bire bir konuşup gözlemledim. Çünkü yaşamını küçücük bir daire içine sığdıran halkımız, telaffuz edilen rakamları algılayamıyor. Bir kısmı Müslüman bir başbakanının böyle şeyler yapabileceğine kuşkuyla bakıyor. Bir bölümü “bal tutan parmağını yalar” diyerek bu vurgundan kendilerine düşecek payın peşine düşüyor. Bazıları “Çalsın ama iş yapsın” diye iğrenç bir argüman ileri sürüyor.
Hal böyleyken; yargıya yapılan baskı, polislerin oradan oraya savrulması, medyaya yapılanlar, devlet gücünün kişi ve kurumları sindirmek için kullanılması ve hemen her konudaki insan hak ve özgürlüklerinin kısıtlanması ile sosyal medyadaki yasaklar sayın halkımızın umurunda bile değilken, içlerinden çok bilen biri şöyle diyebiliyor: “Siz, (yani Başbakanın: “Onlaaaaar” dedikleri biz) bu ülkenin ilerlemesini istemiyorsunuz, adam 3. havaalanını yapıyor, 3. köprüyü yapıyor, hatta IMF’ye borç veriyor, daha ne istiyorsunuz?”
İşte bunun için “senden korkmayan kafir” diyorum eyy! Tayyip Erdoğan… Çünkü hayatı boyunca o köprüden geçmeyecek ve o havaalanından uçağa binemeyecek olan bir garibanı saman ithal ettiğin ve gübreye yaptığın zam için sana kızacağına tam tersi destek veren bir kıl haline getirdin. Helal olsun sana! Bu yatırımları yaparken ihale kanununu yüzlerce defa değiştirip kerizlerin parasını nasıl ve nerede harcadığın belli olmasın diye Sayıştay raporlarını bile milletin meclisinden kaçırabildin ya, helal olsun.
Asla haddim değil ama sayın Başbakana tüm takdir ve hayranlığımla bazı diyeceklerim var. Medya havuzun hep dolu olsun, ihale dağıttığın yandaş işadamlarının bağışları bol olsun, söz verip de eksik para gönderenlere yuh olsun, Türgev’in kısmeti bol olsun, ayakkabı kutuları daim dolu olsun, aleyhinde konuşanların dili tutulsun, çocuklarının ve akrabalarının bahtı açık olsun, sana karşı duran iş adamlarının vergileri ağır olsun, abuk sabuk yazarlara köşe veren medya patronları belalarını bulsun, gemiciklerin denizleri sakin yolları açık olsun, doğayı dereyi ağacı koruma bahanesiyle iş makinalarının önüne çıkanlar Allah’ından bulsun, gezi mezi diyerek AVM’lerin yapımına engel olanların gaz kapsülü ile gözleri kör olsun, ülkemize gelen altın ve paralara sahip çıkmak için onun bunun (altına, pardon) önüne yatan vatanseverleri Allah korusun, vakit nakittir diyerek pahalı saat takan sayın bakanı eleştirenlerin dilleri kurusun, genel müdürün işine son verilsin, Pensilvanya Amerika hudutları dışına taşınsın, inşallah bunların paraleleleri kesişsin ve ablan sana kurban olsun. Bu arada söylemedi deme, şu Nagehan Alçı ile Mehmet Metiner’e dikkat et, zira bunlar fazla yanaşıyorlar, Allah muhafaza kötü bir niyetleri olabilir. Malum bu sıfırlama işini takip makip etmiş olabilirler.
Gelelim CHP’ye... Bu iş kesinleşmiştir ki, CHP bu ülkede asla iktidar olamaz. Çünkü ne yaptıysa tutmadı. Diyelim ki, Cumhuriyetin kuruluş felsefesini bile bir yana koyup Cenab-ı Hak Partisi olsun yine de asla iktidar olamaz. Çünkü bu yetmez. Zira daha önceleri de yalandan iktidar oldular ama yürütmenin başı olamadıkları için halkımız onları hemen devirdi. Yani yürütme bir alışkanlık ve beceri işidir, herkesin harcı değildir. Niyet etseler bile ellerine yüzlerine bulaştırırlar. O zaman da sayın halkımız “kardeşim bunlar ne çalabiliyorlar, ne de iş yapabiliyorlar” der ve alaşağı eder.
Peki, bu çok bilen halkımız için “ekonomik durumlarını düşündükleri için AKP’ye oy verdiler” diyen akademisyenlere ne demeli? Halkın cebinden 100 lira alıp 80 lirasını harcadıktan sonra geri kalan 20 lirayı parasını aldıkları adamın eline tutuşturuyorlar. Al sana devlet yardımı. Bu hesabı yutan halkın ekonomi anlayışı ne ola? Bir adet suda eriyen aspirin, bir adet öksürük şurubu eczanede 7 lira doktor reçetesi ile alırsan devlet senden kesiyor 8 lira. Denemesi bedava…
Son söz; bizim jenerasyon gebermedikçe bu ülkenin önü asla açılmaz. Diren Gezi Gençliği!