|
|
GENE CRM; “SUSHİ YEMEDEN UÇAMAM!”
|
|
|
|
|
Hikâye şöyle: THY’den bir kabin amiri (purser), yabancı ekiple yaptığı bir NY uçuşu sonrası izlenimlerini, samimi bulduğu/güvendiği bir kaptana yazıyor. Yabancı pilotların kendilerine çok saygılı davrandıklarını, yiyecek-içecek taleplerinde “kaldı ise” diye söze başladıklarını ve her vesileyle teşekkür ettiklerini, kendisine hanımefendi saygısı gösterildiğini anlatıyor... Buna karşılık bizim A-340 pilotlarının, uçuşa tok gelmeleri gerektiği halde (çünkü bunun için harcırah alıyorlar), aç gelip; ille de sushi, çerez, üzüm, sandviç vs. istedikleri, önce kendilerine servis yapılmasını bekledikleri, çocuk gibi aksileştikleri ve ekibi strese soktukları... gözlemlerini aktarıyor. Bunun bir CRM eksikliği olduğunu söylüyor...
Kaptanımız bu kıyaslamadan ‘şoka giriyor’, sonra da çok ironik bir mektup döşeniyor: “Baltayı taşa vurdun sen kızım; ben de aynen öyle sushi, çerez, pasta filân isteyen ve kapris yapanlardanım, var mı diyeceğin?” gibilerden, kabin amirimizi makaraya alıyor. “Git sen o hayran olduğun yabancı pilotlarla uç!” diyor. Bu mektubu da bütün 340 pilotlarına ifşa edeceği imasını ekliyor...
Maalesef Kaptan’ımızın fark edemediği CRM sorununu kabin amiri çoktan teşhis etmiş. Uluslararası havacılık terminolojisindeki karşılığının CRM mi, başka birşey mi olduğunu bilmese de, “bu tutumlarda anormal ve yanlış bir şeyler olduğunu” idrak edebilen yazarlar da konuyu gazetelerine taşıdılar. Airkule sitesindeki habere yapılan yorumlarda ise bazı pilotların narsist, kasıntı, kaprisli oldukları, hosteslere hizmetçi muamelesi yaptıkları, ekibin canına okudukları vs. yazıldı...
Bu yaşanmış hikâyeden anladığımız; (usulünce davrananları tenzih ederek söylüyorum,) bazı pilotların uçuşta yeme-içme kaprisi yaparak ekibi strese soktukları, bunun da CRM kültürüne aykırı düştüğüdür... Ben, kabin amiri arkadaşımızla tamamen aynı kanaatteyim. Konuya alaycı yaklaşım gösteren Kaptan arkadaşımızın, bunun CRM’i bozan bir tutum olmadığına dair mantıklı açıklamaları varsa duymak isterim.
“Olacak o kadar, mesleğin şanı” vb. gibi maço raconların artık değiştiğini anlamamız gerekiyor. ‘Hemşire doktora çay getirsin, asistan hocasının çantasını taşısın, sekreter patrona yalakalık yapsın, öğretmen öğrencisini, subay askerini dövsün, askeri rütbeler sivil kokpitte de devam etsin’ vb. gibi anlayışlar bitti; paradigmalar değişti. Artık hostes yerine “kabin memuru” diyorsak, sözcük değişiminin ardındaki kavramsal evrimi de fark etmeli ve ayak uydurmalıyız. Ekibe kibar veya saygılı davranmanın mahsuru ne olabilir? Kızı kabin memuru olan arkadaşlarımız var; sanırım empati yaparak bunu en iyi onlar anlamıştır. Lütfen 2010 yılında artık kokpitlerde batılı kafalar görelim; Avrupa Birliği tavizi olarak değil, gösteriş için de değil, uçuş emniyeti adına!