|
|
ALKOLLÜ PİLOT OLAYLARINI DA ALMANLARA MI HAVALE ETSEK?
|
|
|
|
|
Turkuaz Havayollarının Antalya’dan havalanan uçağı 3 Haziran 2010 günü sabah saatlerinde Almanya’nın Münster Havalimanı’na indiğinde, Alman havacılık otoritesi tarafından rutin yapılan denetimde, ikinci pilot O.V.’nin alkol testi pozitif çıktı. Daha önce başka şirketlerden alkol aldığı gerekçesiyle kovulduğu öğrenilen pilot, Turkuaz Havayolları tarafından da hemen işten çıkarıldı. Bu keşke münferit bir olay olsaydı; gölgede kalan başka olaylar da olduğu duyuluyor. Bir başka örnek olay 2 yıl önce (10 Eylül 2008 günü) gerçekleşmişti: Ankara-Tahran seferini yapan THY uçağının kaptan pilotunun (A.Ü.) alkollü olduğu kabin amiri tarafından fark edilerek rapor tutulmuş ve sonra iş akti fesh edilmişti. Nedense batı ülkelerinde “sarhoş pilot” olguları daha çok medyaya yansıyor; bu, onların daha disiplinsiz olmalarıyla mı, yoksa kontrol mekanizmasının oralarda daha iyi çalışmasıyla mı ilgilidir? Üstelik oralarda uçuşta alkollü olduğu saptanan pilotların işten çıkarılmalarıyla yetinilmemekte, yolcuların hayatını tehlikeye atmak suçlamasıyla hapis cezası da verilmektedir. Geçen senenin Kasım ayında United Airlines pilotu Erwin V. Washington, Londra-Şikago seferi öncesinde uçağa gelen polis tarafından alkol testine alınmış, alkol limitini 3 kat aştığı belirlenerek 10 ay hapis cezasına mahkûm edilmişti.
Uçuş ekiplerinin uyuşturucu madde kullanımı da ciddi bir başka problemdir. ABD’de 1995-2004 yılları arasındaki 10 yılda uçuş kazalarında ölen 3.235 pilotun analiz sonuçları, 74 pilotun Marihuana, 24 pilotun Kokain, 17 pilotun Amfetamin kullandığıni göstermiştir. Böyle bir soruna ülkemizin uzak olduğu sanılmasın; 2008 yılında Ege Ü.Tıp Fak Hastanesinde bir THY pilotunun esrar bağımlılığı tedavisi gördüğü bizzat bu hastanenin psikiyatri kliniği profesörü tarafından açıklanmıştı.
Havacılık Tıbbı Derneği olarak, uçuş ve yer ekiplerine randomize alkol ve uyuşturucu testi yapılmasını, ölümlü kazalardan sonra uçuş ekiplerinin kan ve doku örneklerinin mutlaka toksikolojik analize alınmasını yıllardır önermekteyiz. İnsan olan her yerde bu tür yanlışlıklar yapan kişiler çıkabileceği gerçeğinden hareketle, (en azından caydırıcı amaçla) uçuş öncesi ve uçuş bitimi periyotları ile kaza sonrasında böyle testler yapılması şarttır.
Ülkemiz sivil havacılığında böyle bir uygulamayı hiç duymadık; varsa biri bize açıklasın, ama rakamları da ekleyerek. Yapılmıyorsa, nedenini merak ediyoruz. Yönergelerde yoksa, neden yoktur ve neden bu yönde çalışma yapılmamıştır? Acaba Almanlara mı havale etmemiz gerekiyor?