Hatırlanacağı üzere THY’nin 13 yabancı pilotunun 2011 Aralık ayında Danimarka’nın Politiken Gazetesine verdikleri röportajda, (sanki bütün dünyadaki pilotlar nefis İngilizce konuşuyorlarmış gibi) Türk pilotlarının havacılık İngilizcelerinin yetersizliği vurgulanmış, bu durumun risk yaratabileceği söylenmişti. Bu haberin yarattığı çalkantı sonrasında pilotlar kökenlerine göre kategorize edilerek, lisan bilmeyenlerin çoğunun emekli askeri pilotlar olduğunu ima eden yorumlar yapıldı. Arkadan SHGM, pilotlardan dil bilgilerini belgelemelerini istedi; THY, 15 Mart 2012 tarihine kadar süre tanıdı. Bu durum pilot grubunu gerdi…
Aslında pilotların havada seri-akıcı İngilizce konuşabilme becerisine sahip olmaları yaşamsal önemdedir. Çünkü sırf dil anlaşmazlığına bağlı kazalar olmuştur. Bu nedenle formal bir okul veya kurs İngilizcesi de yetmez. Yabancı meydan ve hava sahalarında aksanlı veya seri konuşan ATCO’larla anlaşabilmek için havacılık pratiğinde pişmiş bir lisan düzeyine ve frezyolojiye de hâkim olmak gerekir. Karşısındakinin konuştuğunu hiç anlayamamak, yanlış anlamak veya kendi meramını anlatamamak şeklinde üç alt başlığı olan lisan zafiyeti, temel bir CRM sorunudur. Keşke bu sorun, yetersiz İngilizceleri olan 3-4 tane pilotun kurban edilmesi, diğerlerinin de korkutularak hizaya getirilmesiyle çözülebilecek kadar kolay olsaydı. Yıllar boyu tolerans gösterilen ve üstü örtülen bir konuda tüm sorumluluğu pilotlara yıkmak, günah keçilerini belirlemek için sınav sopasını kullanmak, olsa olsa gerçek sorumluların gizlenmesine yarayacaktır.
Konuyla ilgili görüş ve önerilerim şöyledir:
1. Mevcut yönergelere uygun olarak ATPL lisansı almış pilotların asker, sivil, üniversiteli, yurtdışı eğitimli veya yabancı kökenli gibi kategorilerde değerlendirilmesi yanlıştır. Tüm bürokratik gerekleri sağlamış olarak sisteme resmen kabul edilmiş pilotlarımız arasında böyle ayrımlar yapılmamalıdır.
2. En iyi yabancı şirketlerde bile lisanı yetersiz olanlar kadar, uçuş tecrübesi az, kişilik yapısı sorunlu, sağlık problemleri olan vs. pilotlar olabilir. Yönetimler bu durumları usulünce organize etmek ve uçuş emniyetini yükseltecek tedbirleri almak için vardırlar.
3. Her pilot taraf olduğumuz anlaşmalarda belirlenen seviyede Havacılık İngilizcesi (ICAO Level-4) bilmek zorundadır. Bu nedenle yapılmakta olan iş doğrudur, ancak uygulanan yöntem gözden geçirilmelidir.
4. Yıllarca üzerinde durulmayan bir konuda birden katı kurallara yönelmek, pilotlar üzerinde bir baskı oluşturmuş, stresi arttırmıştır. Bunun uçuş emniyetini olumsuz etkileme olasılığı dikkate alınmalıdır.
5. SHGM, TALPA, DHMİ, Uçuş Okulları ve Havayolu Şirketleri, pilotların standartlarda belirlenen İngilizceye erişmesi için sorumluluğu paylaşmalıdır; çünkü mevcut zafiyette onların da doğrudan veya dolaylı katkıları olmuştur.
6. Hızlandırılmış lisan eğitimlerinin finansmanı şirket bütçelerinden karşılanmalı; başarısız olan pilotlara 4-6 ay gibi belirli aralarla birkaç hak daha tanınmalıdır.
7. ICAO Operasyonel Seviye-4 İngilizce standardını belirlemek üzere yapılacak sınavda başarısız olan pilotlara uygulanacak müeyyideler açık değildir. Bu nedenle de kişiye özel yaptırımların bir “mobbing tool” olarak kullanılması endişesi doğmuştur. Eğer belirli sürelerle uçuşlarının kesilmesi plânlanmakta ise, bu durum hem şirketlerin uçuş faaliyetlerini ciddi biçimde aksatacak, hem de geçmişteki sistem hatalarının sorumluluğunun yükleneceği bazı pilotlar mağdur edilecektir. Lisanı yeterli olmayanlara illâ ki bir işlem yapılacaksa, sınav tekrarı hakkı ile birlikte, kokpitte ek ekip olarak lisanlarını geliştirme pratiği yapmaları imkânı tanınmalıdır.
8. İngilizce yeterlilik değerlendirmesinin standardizasyonu ve şaibelerden arındırılması için, sınavların bir devlet üniversitesi tarafından yapılması tercih edilmelidir.