ICAO ve JAR (şimdiki EASA), kabin görevlilerine pilotlarınki gibi uçuşa özel yapılandırılmış periyodik sağlık kontrollerini zorunlu kılmamıştır. Bunun bir eksiklik olduğunu baştan söyleyelim. Konuyla ilgili kaygılarımızı işaret eden istatistikler vardır. Örneğin, periyodik muayene zorunluluğu olan 3. Sınıf uçucu grubunun fiziksel ve zihinsel hastalıkları nedeniyle uçuştan ayrılma oranları % 8,2 iken, kabin görevlilerinin oranı % 38,3 bulunmuştur. ABD’de yapılan bir araştırma, uçuştan sağlık nedeniyle ayrılan 606 kabin görevlisinin 291’inin (% 48,2) psikiyatrik tanılarla ayrılmış olduğunu göstermiştir. 291 psikiyatrik olgunun tanılara göre tasnifi şöyledir: % 52,6 major depresyon, % 24,4 alkol-madde bağımlılığı, % 12,4 uyum bozukluğu, % 5,5 travma sonrası stres bozukluğu, % 3,4 bipolar bozukluk (*).
Akla gelen soruyu hemen yanıtlayalım; muhtemel soru şudur: “Zaten her toplulukta belirli oranlarda görülmesi olağan olan bazı psikiyatrik bozukluklar, kabin ekiplerinin durumunu kötü göstermek için abartılıyor olabilir mi?” Cevap: Bu araştırma sonuçları (Major depresyon ve Bipolar bozukluk gibi yapısal olanlar hariç tutulduğunda), travma sonrası stres bozukluğu, uyum bozukluğu ve alkol-madde bağımlılığı oranlarının, topluluklarda beklenen olağan oranların üstünde çıktığını göstermektedir. Bu durum, kabin ekiplerinin bir şekilde psikolojik yıpranmaya maruz kaldıklarını düşündürür. Uçuştaki “emergency” hallerde yolculara fiziksel ve moral destek vermesi beklenen kabin görevlilerinin “biyonik yapıda” olmadıklarını ve ruhsal durumlarının görevleriyle ilgili streslere bağlı olarak bozulabileceğini; bunun denetlenmesi gereğini ve yolcu güvenliğindeki örtülü bir riski vurgulamaktadır. Ayrıca ülkemizdeki durumun ne olduğu konusu da araştırmalarla irdelenmeyi gerektirmektedir.
Hostesler uçak yolcusu mudur?
Kabin görevlilerinin sanki uçuş emniyetinin bir parçası değilmiş gibi görülmesi ve sağlık sorunlarının yer görevlilerinin sorunlarıyla eş tutulması yanlıştır. “Bedensel veya psikiyatrik hastalığı olan gider tedavisini yaptırır, gelir” yaklaşımı çok kabadır ve uçuş stres ve risklerini bilmeyenlerin mantığını yansıtır. Çünkü uçucuların bazı rahatsızlıkları havada çok farklılaşabilir; yerde muayene ettiği kişinin havadaki durumunu ancak havacılık tıbbı eğitimi olan uçuş doktorları doğru biçimde değerlendirebilir. Ülkemizde geçerli usul, batı ülkelerindeki uygulamanın yanlış veya eksik yanlarını irdelemeden, “vardır bir bildikleri” ön kabulü ile aynen alınmasıdır. JAA’nın ülkeler için tanıdığı ulusal inisiyatif Türkiye’de kullanılmaz; çünkü bunu kullanmak önce bilgi, sonra da cesaret gerektirir. Tıbbi yaklaşımlara arkasını dönmüş olan bürokrasi, “Amerika’dan ve Avrupa’dan iyi mi bileceğiz, onların yaptığını yapalım, başımız ağrımasın” der, olur-biter!
Hatırlanacağı üzere, 21 Ocak 2007 günü kabin görevlisi Ömür Günay uçuşta beyin kanaması geçirdi ve yaşamını yitirdi. Ömür Günay’ın rahatsızlığında ana sebep muhtemelen bir beyin damar hastalığı (anevrizma), hipertansiyon veya pıhtılaşma bozukluğuydu; 10 saatlik yorucu bir görev de beyin kanamasını tetiklemiş olabilir. Bazı rahatsızlıkların ne zaman ortaya çıkacağını kesin olarak bilmek mümkün olmasa da, tek çarenin sıkı kontroller olduğu bilinir. Nükleer santrallerde çalışan insanların radyasyon taramasından geçirilmesi, dalgıçlık yapan insanların sualtı hekimleriyle yakın ilişkide olması gerektiği gibi, uçucuların da uçuş doktorlarının kontrolünde olması gerekir. Pilotları uçuş doktorlarına muayene ettirmenin amacı, onların yerdeki bazı küçük sağlık sorunlarının bile irtifa koşullarında şekil değiştirme, kötüleşme olasılığıdır. Aynı olasılıklar kabin ekibi için de geçerli olmasına rağmen, bu kişilerin havacılık tıbbı konusunda hiçbir bilgi ve deneyimi olmayan hekimlerce değerlendirilmesi yanlıştır. Kokpit ekibiyle aynı fiziksel streslere, risklere ve yorgunluğa maruz kalan kabin ekibini uçak yolcusu kategorisinde değerlendirmek doğru değildir.
Zaten sivil havacılığımızın zafiyetlerinden birisi de; hem kokpit ve kabin ekiplerinin, hem de kulede ve teknikte kritik görevler yapan insanların tıbbi ve psikolojik durumları üzerinde araştırmalar yapıp fikirler üretecek kadroların (uçuş doktorları ve sağlık otoritesi) bulunmamasıdır. Sessiz ve derinden giden bu zafiyet, bir gün bir kazaya katkıda bulunan örtülü bir unsur olarak dolaylı biçimde karşımıza çıkıverir. Konuya dışarıdan bakan gözler onu görmeyebilir, ama onlar görmüyor diye yok sayamayız…
Havacılık Tıbbı Derneği olarak önerimiz; kabin görevlilerinin (ve de hava trafik kontrolörlerinin) sağlık kurullarında uçuş doktorlarının bulunduğu yetkilendirilmiş hastanelerde (pilotaj muayeneleri gibi) periyodik muayeneye alınmalarıdır. SHGM bu konuda ulusal inisiyatif koymaya yetkilidir.
(*) Dalitsch WW, Fishback JL, et al. Psychiatric diagnosis among commercial airline flight attendants. 75th Annual ASMA Scientific Meeting, (2004) Abs # 597