Hem Havacılık Tıbbı Derneği olarak ve hem de şahsen yıllardır yetkilileri uyardığımız konulardan birisi de, havaalanlarının sağlık birimlerinin çok özel işlevi olduğu ve buralara ayrı bir önem verilmesi gerektiğidir. Havaalanı sağlık birimleri, herhangi bir semt polikliniğinden, bir fabrika revirinden veya bir tatil köyü sağlık biriminden farklı olmalıdır. Türkiye sınırları içindeki uçuşlardan söz etmek gerekirse, havaalanının kapısından giren bir insan, başka bir havaalanının kapısından çıkışına kadar olan süreçte, güvenlik, uçuş emniyeti ve sağlık desteği bakımından DHMİ'nin misafiridir. Buna uçuşta geçen süre de dahil olmalı, DHMİ ve SHGM, uçak içindeki güvenlik, emniyet ve sağlık standartlarını belirleyerek havayolu şirketlerinden bunu istemelidir. Esasen talimatlarda kâğıt üzerinde eksik kalan bir şey yok gibidir, ama uygulamada zafiyetler devam etmektedir.
Havaalanlarındaki insanlar ya uçuş öncesi heyecanlı ve gergin bir bekleyiş, ya da uçaktan inmiş evine veya oteline gitme telaşı içindedirler. Hipertansiyon, aritmi, koroner darlığı, astım, şeker, panik atak, psikoz, epilepsi, demans, alkol ve madde bağımlılığı gibi bir çok rahatsızlıkları olan insanlar, havaalanlarında rahatsızlanabilecekleri gibi; uçuşta stres, yorgunluk, uykusuzluk, sıkışıklık ve oksijen azlığı gibi nedenlerle hastalıklarının artması durumuyla karşılaşabilir. Nadiren de olsa uçakta mikrobik hastalık bulaşmasına ya da toksik maddelere maruz kalabilir ve sonuçta ölümcül tablolara girebilirler... Bu tür sağlık sorunlarının bir kısmı, bir acil hekiminin ilk müdahalesiyle hastayı yaşamsal risklerden döndürebileceği niteliktedir. Bir kısmı ise havacılık tıbbı biliminin sınırları içine girer ve bir acil hekimi ancak böyle bir eğitimden geçmişse doğru tedavi uygulayabilir. Yani havaalanı sağlık birimlerinde çalışan hekimlerin, havacılık tıbbı (uçuş doktorluğu) kursu almış olmaları gerektiğini yıllardır önermekteyiz. DHMİ ve THY'nin bu yönde attıkları adımlar olmuştur ve bünyelerinde 5-6 uçuş doktoru bulundurmaktadırlar; ama en ön saflarda hizmet verme durumundaki PortClinic'te bu yönde bir adım atıldığını görmemekteyiz.
Uğur Apiş isimli bir vatandaştan Havacılık Tıbbı Derneğine gelen mektup şöyle: "20 Ekim 2014 günü Hatay Havaalanında ablamın eşi (İhsan Üstok) kalp krizi sonucu vefat etmiştir. Havaalanı görüntülerine baktığımızda, kriz anından 7 dakika sonra yere yığılan enişteme bir sağlıkçının gelip hiçbir müdahale etmeden sedye getirdiği, ambulansa taşıdığı ve Antakya Eğitim ve Araştırma Hastanesine gönderildiği anlaşılmaktadır. Doktor müdahalesi olmamıştır; doktora ulaşıldığında, "çocuğum ateşlendiği için eve gitmiştim" bahanesini uydurmuştur. Sorumlu grup Portclinic'tir... Sorularım şunlardır: Havaalanında doktorun hazır olması gerekmiyor muydu? Havaalanı yetkililerinin orada mutlaka doktor bulundurması gerekmiyor mu? Doktorun olması halinde belki şu an eniştem hayatta olacaktı. Bu olayla ilgili görüntü kayıtları elimizdedir, yasal haklarımızı kullanacağız, gerekli yasal girişimlerde bulunduk..."
Bu olay medyaya yansımadı;, Hatay Havaalanı yöneticileri, DHMİ veya PortClinic ne yaptı bilmiyoruz. Bir yanlış uygulama ve ihmal olduysa, ya da vatandaşın şikâyetinde abartı veya çarpıtma var ise, kamuoyunun bilgilendirilmesini bekliyoruz... Ama bu tür olaylarda bir suskunluk ile karşılaşıyoruz; genellikle konu unutulsun, üstü kapatılsın isteniyor.
Neredeyse bir yıl önce bir uçak içi acil durum skandalı yaşandı. 12 Aralık 2013 günü Pegasus Havayolları'nın 2132 sefer sayılı İzmir-Ankara uçuşunda, bir yolcunun kalp krizi geçirme olayına müdahale için gönüllü olarak yardım etmeye çalışan iki hekimden birisi olan aneztezi uzmanı Dr. Faruk Atilla'nın anlatımı şöyle idi: "Kabin görevlilerinden kalp krizine müdahale için aspirin ve nitrogliserin gibi acil ilaçlar ve damar yolunun açılması için de damar kanülü ve serum istedik. Ayrıca hastanın kalbi durur ise solunum tüpü ve el ventilatörü gerekebilir diye belirttik. Ancak kabin memurları acil müdahale için ellerinde sadece portatif elektro şok cihazının olduğunu, kullanma yetkilerinin olmadığı için uçakta hiçbir ilaç olmadığını söylediler. Uçak içindeki tıbbi kitlerde adrenalin, nitrogliserin, aspirin gibi ilaçlar; manuel solunum desteği (Ambu cihazı), kanül, serum, vs. bulunmuyormuş!
Yolcular arasından yanında aspirin ve nitrogliserin taşıyanlar bulduk ve onlardan aldığımız ilaçları hastamıza verdik. Hasta biraz rahatladı ve yolculuk sonuna kadar nabzını parmaklarımızla takip ettik..."
Bu olayın doğruluğunu teyid etmek, varsa yanlışı düzeltmek amacıyla Pegasus nezdinde girişimlerimiz ve ilgili kişilere sorularımız oldu. Hiçbir yanıt alamadık. Bu olayı köşemize taşıdık (http://www.airkule.com/yazar/baslik/919), gene ne itiraz ne de durumun düzeltildiği yönünde mesaj geldi...
Soru şudur: Bu tür olaylar hatırlı bazı kişilerin başına gelince mi açıklamalar yapılacak, ihmali olanlar cezalandırılacak ve önlemler alınacaktır?