Yıl 1985… Haldun Simavi’nin sahibi olduğu Günaydın gazetesinde tarihinin en büyük tensikatı yaşanıyordu. Yanılmıyorsam 200 kadar emekçi işten çıkarılmıştı. Rahmetli Ahmet Vardar’ın istihbarat servisinde isminin üzeri çizilen iki isimden biri ben, diğeri de şimdi ABD’de öğretim üyesi olan can dostum Hakan Özoğlu’ydu… Yaz tatilinden döndüğüm gün Ramazan Abi (Öztürk) haber vermişti işsiz kaldığımı… Çaresiz, eşyalarımı toplamış, eşe dosta “eyvallah” demiştim. İşte o anlarda yanımdan ayrılmayan bir büyük usta, bir ağabey vardı: Yalçın Özmen… Çok üzgündü, bana moral veriyor “Boşver İbo, bakacağız çaresine sen işsiz kalmayacaksın” diyordu. Gazetenin yakınındaki Cağaloğlu Taksi durağına kadar eşyalarımı taşımama yardım etmiş, bir de taksici arkadaşa talimat vermişti: “Para almayın haa!”
Vedalaştığımızda gözlerinden birkaç damla yaş süzüldü. Yalçın Abi ardımdan ağlıyordu… Belki de bir anlamda Babıali’deki vefasızlıklara, kalleşliklere, adam kayırmalara, adaletsizliğe isyanın bir tezahürüydü Yalçın Abimin gözyaşları… Ve çok değil, sadece birkaç yıl sonra aynı olayı kendisi de yaşamış, hiç beklemediği anda işsiz kalmıştı. Ben de ona yapılan haksızlığa kahretmiştim, ama çömez bir gazeteci olarak, yaşanan bu haksızlıkların Babıali’nin genlerine işleyen yönetim şekli olduğunu ve hangi yaş ya da tecrübeye sahip olursa olsun, ayak oyunlarının içinde olmayan sadece işini yapmaya odaklanmış basın emekçilerinin değişmeyen kaderi olduğunu henüz algılayamamıştım… Gözyaşı ile uğurlama sırası bana gelmişti… Ödeşmiştik…
Yıllarca beraber çalıştık, bir sürü olayın, çatışmanın, kavganın içine beraber girdik. Hiçbir haberi küçümsemeden hakkını vererek kotardık, geçtik haber merkezine… Verdiğimiz emeğin ardından gazetedeki imzalarımızla keyiflendik. Ancak sanmayın ki Yalçın Özmen’in imzası sadece haberlerinde olurdu… İstanbul gecelerinde imzası vardır Yalçın Özmen’in… Beyoğlu’nda, Taksim İlkyardım Hastanesinde, Şişli Etfal’de, Çapa’da, Atatürk Havalimanında, Boğaz Köprüsünde, Eminönü’nde, Yeşilköy’de, Topkapı Kaleiçinde… Aklınıza gelecek her semtte, her sokakta bir haber kovalamıştır. Her olayda aynı habercilik heyecanını yaşamış, korkusuzca basmıştır deklanşöre, hesapsızca vurmuştur daktilonun tuşlarına… Haber peşinde koşarken, kendinden izler de bırakmıştı, ya esprileriyle ya da gülümseyerek dinlediğimiz anılarıyla…
Ve gerçek bir basın emekçisi olan ağabeyim Yalçın Özmen bugün dostlarıyla vedalaşamadan ayrıldı aramızdan… Oysa ben ödeştiğimizi düşünüyordum. Yanılmışım Yalçın Abi… Hiç aklıma gelmezdi bir kez daha ardından ağlayacağım… Işıklar içinde uyu…