Çocukluğumuzda sabah girip akşama çıktığımız sinemalar vardı. Devamı çekilmiş filmlerin hepsini birden izleyebilirdik. Bu ucuz filmlerde; aşk, ihtiras, kin, şehvet ve entrika gırla giderdi.
Havacılık toplumu ve iş dünyası yine oyuncuları ve konusu aynı filmi izlemekte. Yalnız, buradaki dalavere ve oyunlar 2.sınıf filmlerdekini aratır nitelikte. Sendika ile ilgili yazdığım sayısız yazıda İşverenin sendika yönetimine hakim olma, hatta mümkünse kurumu tamamen ortadan kaldırma hevesinden detaylı olarak bahsetmiş ve bunu kronolojik olarak anlatmaya çalışmıştım. Bu sefer senaryo daha haşin, artistler daha gaddar ve yönetmen çok acımasız.
İşveren Cephesi:
Sendikanın bertaraf edilmesi, iktidarların atadığı sadık adamlarından bekledikleri en önemli görevdir. Şirketin başarıları ve büyümesi hep ikinci planda tutulmuştur. Kaldı ki; mevcut yönetim, THY’yi bir dünya şirketi yapmış, inanılmaz başarılara imza atmış ama maalesef birincil görevlerini hala yerine getirememiştir. Öyle ki: AKP iktidarının kadrine uğrayan eski yöneticilerden Yusuf Musuf, Atila Matila gibilerinden bile medet umulup onların Ayçin ile yıllar süren kavgalarındaki deneyimlerinden yararlanmak için özel taktikler bile alınmıştır.
Şimdi, Hamdi’ye Mamdi’ye hatta Temel’e Memel’e “ Kardeşim biz sizi oraya neden gönderdik, bir sendikanın hakkından gelemediniz” diye sormazlar mı? Evet, durum bu defa ciddidir. Zira, zaman zaman basında çıkan “THY satılıyor mu?” dedikodularından sonra ilgili bakan hemen “gündemde değil” diye açıklama yapıyorsa, satış gerçekten gündemdedir. İşte bu yüzden sendika acil olarak, ya yandaşlara teslim edilmeli, ya da tamamen ortadan kaldırılmalıdır. Çünkü satış şartnamesinde olduğu gibi, dikensiz bir gül’ün ödülü de büyük olacaktır. Üstüne üstlük; “kaça sattın, ne komisyon aldın, kimin malını sattın?” diye konuyu yargıya taşıyacak bir sendika da olmayacaktır.
Bu nedenle işveren uzun süre Ayçin’i sendika ağalığına zorlamış ve otur koltuğunda bir şeye karışma demiş ama anlaşamamışlardır. Şimdi yapacağı iş, yıllardan beri denediği klasik işlemlerdir. Sürekli bu role soyunan bazı kadrolu Ayçin karşıtlarını sahaya sürmek ve her ünitenin başındaki kişiliksiz bazı zavallılar eliyle toplumu tehdit ederek beslemelerine alan açmak. Çalışanlar yıllardan beri bu santaj ve tehditlere kulak asmadı. Ama, iradesini, inancını ve savaşma azmini yavaş yavaş kaybettiğini izlediğimiz toplumun bu seferki refleksi merak konusu.
Derin Sendikacılar:
Sürekli olağanüstü genel kurullar, grev oylamaları ve sendika karşıtı olayların geliştiği 90’lı yıllarda, işverenin her fırsatta işçinin ve emeğin üstüne saldığı adamları vardı. Bu adamlar tek bir emir ve sahiplerinden aldıkları güçle, sözde sendikacılık adına harekete geçerler ama her seferinde yüzlerine yedikleri tokatla siperlerine zor kaçarlardı. Ellerinde yalandan bir delege listesi karşımıza gelirler ve boyunlarını bükerek “naaapalım hocam, zorla gönderdiler geldik” derlerdi. Listede adı olanların çoğu da oylamaya gelmez, “haberim olmadan listeye koymuşlar” diye şikayet ederlerdi. Hiç unutmam, 1993 yılında uçuşum kesikken yapılan bir delege seçiminde yine bunlardan bir tanesi işveren adamı olarak karşıma çıkmış ve o durumda dahi toplumun ilgisini çekmemişti. Hayret edeceksiniz ama geçen gün bu adamı yine gördüm. Hiç değişmemişti, sadece biraz saçları ağarmıştı. Ramazan İlhan.
Kimin yanında gördüm?
Emek Meclisi, Ali Gülçiçek’in yanında. Yıllardır her patrona hizmet eden nöbetçi sendikacı şimdi olmuş emekçi. Ben de emekli oldular sanırdım. Meğerse onca sene kavanozda saklarlarmış bunları.
Yıllardır Uçuş İşletme Delege seçimlerini alan sendika seçimini de alır diye bir söylem vardır. Şimdilerde bir önemi var mı bilemem ama, Ali Gülçiçek her seferinde bu fantezisini gerçekleştirmek için çok çaba harcamıştır. Kendini saklamada oldukça başarılı olan Ali Gülçiçek, bir süre Bahadır Altan’ın bile kafasını karıştırdı, ama olmayınca değişik bir taktikle Uçuş İşletmeden toplumda saygınlığı olan bir kaptanı kendi resmi içine soktu. Ama o kaptan, eğer yanılmıyorsam, içine düştüğü durumu çabuk farkedip bu oyuna alet olmamak için geri çekildi. Resimdeki diğer pilotun zaten üzerinde durulamayacak bir teferruattan öte geçemez oluşu nedeniyle Uçuş İşletme bir kere daha hayal oldu. Aslında Ali Gülçiçek’in işi bu defa başka bir nedenden dolayı oldukça zor. Diğer bir anlamda istikbali Atilay Ayçin’in iki dudağı arasında.
Nasıl mı?
Anımsayacağınız üzere Hamdi Topçu greve katılanlar için son işe başlama tarihi verip buna uymayanların kaderlerine razı olmak zorunda kalacaklarını ilan etmişti. Bu şu anlama gelir; grev boyunca işten çıkarılmaları yasa tarafından engellenen grevci işçiler, olası bir sözleşme imzası sonunda işten çıkarılacaktır. Şimdi ifade edilenlere göre 4 aydır greve fiili olarak katılıp işyerine gitmeyen Ali Gülçiçek, Aralık ayına kadar olan sürede Ayçin’in imzalayacağı bir sözleşme yüzünden ne gibi bir tehlike ile karşı karşıya kalır?
Gökkuşağı:
Olmayan bir ülkenin olmayan insanlarından biri gibi davranan Bahadır Altan, olmayan demokrasi ve özgürlüklerle olmayacak hayaller kurmaktan vazgeçmedi gitti. Yanındaki bir avuç yürekli ve inançlı insanla suskun çoğunluğu harekete geçirmek için debelenip duruyor. Bu yılmaz savaşçılığı, sendikal alt yapısını yitirmiş kaygan zeminde patinaj yapmaktan öte bir şeye yaramıyor. Çık be arkadaşım, de ki; “Ben tüm inanç ve enerjime rağmen bu koşullarda sendikacılık yapamıyorum.” Eğer bu toplumun gerçekten senin gibilerine ihtiyacı varsa onlar davransınlar geleceklerine. Ortalığın toz duman içinde tüm pisliklere zemin olduğu bir dünyada şeffaflığın, dürüstlüğün senin deyiminle “alın aklığı kardeşliğinin” ne kıymeti var?
Sendika Cephesi:
Eğer siz sayın sermaye, her boka burnunuzu sokmasanız belki de işler kendi mecrasında gidecek. Emek ve emekçi örgütü kendi iç hesaplaşmasını dış müdahaleler olmadan daha demokratik bir ortamda yapacak. Böylece günahı ve sevabı ile rengi sabit, amacı sadece sendikacılık yapmak olan kurumlar karşımıza çıkacak. Ama yok! Sermaye ve piyonları, sürekli olarak parmak soktukları yapıyı ya sarı sendika olmaya zorlarlar, ya da federasyon seviyelerine kadar yandaş haline getirmek için her türlü ahlaksızlığı mübah sayarlar.
Eh, hal böyle olunca “dinsizin hakkından imansız gelir” hesabı, karşı taraf da kendi koruma mekanizmasını oluşturur. Yirmi yıldan fazladır bu baskılar altında hayatta kalmayı başarmış Atilay Ayçin ve arkadaşları bu tür sendikacılığın en ileri örneğini verirler. Bu denli haksızlık ve baskı, onların verdiği mücadeleyi ve takındıkları tavrı doğal olarak haklı kılıp meşrulaştırır. Ayrıca, işveren temsilcilerinden sendika ile sürekli temasta olanların, patronlarını Mustafa Yağcı faktörü hakkında uyarması gerekirdi. Mevzuatın piri Yağcı, en umutsuz anlarda yaptığı kıvrak manevralar ve ürettiği fikirlerle işveren ve muhaliflerini hep açık düşürmüştür. Bundan sonra da böyle olacaktır. Ama ne yazık ki; tüm bu Ali-Cengiz oyunlarının çalışana hiç bir yararı yoktur. Zaten bu kavgayı hiç sesini çıkarmadan kenardan seyreden ve örgütüne sahip çıkmayan işçinin de şikayete hakkı yoktur.
Son Söz: Ben bir süredir Ayçin Hava-İş Sendikası’nı bıraksın dediysem, o bıraksın da Hamdi Topçu gelsin demek istemedim.